Assassin's Creed [Seri]


Assassin's Creed 1


Aslında her şey bir gaz bulutuyla başladı. Ama o kadar gerilere gitmeye gerek yok. Jordan Mechner’in, kardeşini etrafta koşturup sonra da bunları kameraya çekmesinden ve böylece motion capture’ın temellerini atmasıyla doğan ilk Prince of Persia’dan da başlasak gayet yeterli olur. Bilgisayarların muhasebe makinaları olarak görüldüğü bir zamanda piyasaya çıkan PoP, bünyelerde (ve kaçınılmaz olarak mesai saatlerinde) bomba etkisi yaptı ve oyunları bugünlere getirecek olaylar zincirinin ilk halkalarından biri oldu.Elbette, doksanlardan bu yana oyun sektörü inanılmaz büyüdü. Artık ufak, amatör yapımların yerini, binlerce kişinin ekmek parasını çıkarttığı sanat eserleri alıyor. Oyuncular daha gerçekçi ve daha eğlenceli oyunlar istemeye başladı ki bu da bizi Assassins’s Creed’e getiriyor. Sizi oyunun benzerine az rastlanır büyüsü olduğuna ikna etmeye çalışmadan önce tek bir şey söylemek istiyorum. Kendinizi Kudüs’ün en yüksek minaresinden aşağı bırakıp son onda bir tahta parçasına tutunarak tüy gibi yere indiğinizde, oyun oynamayı neden hala sevdiğimizi tekrar hatırlayacaksınız. Evet, AC böyle bir sihre sahip.Aslında PS3'te, Can ile suyunu çıkarttığımız bir oyunu, sıfırdan PC’de oynamak beni birazcık sıktı. Bunun nedeni ise AC’nin belli bir yerden sonra kendini tekrar etmesi. Ama yine de bunlar, ekranlarımızda görmek istediğimiz tekrarlar efenim. Çünkü ilk Leap of Faith’ten sonra etrafınıza bakındığınızda insanların size “Ah yavrucak, delirdi herhalde” demesinden tutun da, Kudüs’ü ilk kez gördüğünüzde çenenizin düşmesine kadar AC, gerçekten çok güzel bir oyun. Fakat Jade Raymond’un gözlerini kırpıştırıp da söylediği gibi de hayatımızı değiştirecek “O” oyun, bu değil. Nedenlerine nasıllarına gelin birlikte bakalım.

Assassin's Creed 2

Ubisoft, Assassin’s Creed II ile bizleri 15. Yüzyıl’ın Venedik’ine götürüyor.

240 kişilik araştırma / geliştirme ekibinin en müthiş eseri olması muhtemel ikinci oyun, modern günümüz insanı olan Desmond’ın atalarının insanları doğradığı dönem olan 15. Yüzyıl Venedik’inde geçmektedir. Bu bilgiyi zaten önceden sitemizden edinenler, sıkı durun; yeni haberlerimiz var. Ubisoft, eteğindeki taşları bir bir ortaya döküyor.

Yeni oyunla birlikte yeni silahlar, daha zeki bir yapay zeka, nihayet iyileştirilmiş görev yapıları ve hatta Leonardo Di Vinci adında uçan bir makine bizleri bekliyor olacak. “Bu kadarı yeterli değil!” mi diyorsunuz? Pekala... O halde sizi şöyle alalım lütfen.


15. Yüzyıl...

Yıl 1476... Savaş halinde olan aileler, şehir devletler, bozulmuş ruhban sınıfı, politik entrikalar... Tüm bunların yanında insan öldürmenin ve insanları idam etmenin adeta “moda” olduğu bir dönem hayal edin. İşte böyle bir zaman 15. Yüzyıl; suikastçıların (Assassins) ve Kudüs’te çıkıp gelen şövalyelerin (Templars) birbirleriyle mücadelelerine devam ettiği bir zaman dilimi.


Daha önceden de açıklandığı gibi, Altair’i tarihin tozlu sayfalarında bırakıyorduk serinin devamında. Yeni karakterimizin ismi Ezio; kendisi soylu bir aileden gelmekte ancak ailesi hayatta değildir. Ezio ile Venedik’in kanallarından Floransa’nın devasa anıtlarına kadar birçok yeri dolaşacağız. Bakalım yeni kahramanımız Ezio, AC II’de neler yapabiliyor: Yeni oyunda Venedik’in sularına dalabilecek, nefesimizi tutabildiğimiz kadar suyun altında saklanabileceğiz. Yakınımızdaki muhafızları suya çekip hayatlarına son verebileceğiz. Yeni zıplama kabiliyetimiz sayesinde de önceki oyundan daha uzun inşa edilmiş binalara daha hızlı tırmanabileceğiz.

Adımız çıkmış dokuza, inmez sekize...


Bunların yanında çevreyle olan etkileşimimiz de önem kazanıyor. Şöyle ki; eğer çok fazla kargaşa yaratırsak ve insanların dikkatlerini çekersek kötü bir şöhret elde etme yolunda hızla ilerlemeye başlayacağız. Ancak bu “adımızın çıkması” durumunu yeni oluşan görevler sonucu düzeltme imkanımız da elimizde. Örneğin; yarattığımız kargaşa ortamındaki görgü tanıklarını ortadan kaldırabilir, insanlara rüşvet verebilir ya da “Aranıyor!” posterlerini yırtabiliriz.

Kendine özgü birçok özelliği olan onlarca silahla tanışacağız yeni oyunda. Yeni silahların yanı sıra yeni savaş tekniklerini de tecrübe edeceğiz. Örneğin; düşmanın üstüne “balıklama” atlayıp ayaklarını yerden kesebilecek, dagger ile karşımızdaki düşmanı öldürüp hızlıca oradan uzaklaşabileceğiz. Bu kadarı yetmez mi? Rakibimizin gözüne bir avuç kum fırlatıp sert bir kafa darbesiyle onu yere sermeye ne dersiniz?

Yeni oyunda çevreyle olan etkileşimimiz daha da artacak. Mesela kahramanımız, varmak istediği yere su üzerinden gitmek isterse Venedik’in kanalları Ezio’nun sandal kullanımına hizmet edecek. Bir görev örneği ile daha da açıklayalım bunu: Diyelim ki bir muhbirle görüşmeye gidiyoruz. Muhbirimizin saldırıya uğradığını gördüğümüzde kanaldaki sandalı muhbirimizi kurtarma amaçlı kullanıp sandalla çatışma bölgesinden kaçırabileceğiz. Yapımcılar, AC II’de bazen görevlerin basit bir şekilde başlayabileceğini (Bilgi alma, teslimat gibi.) ama olayların hızla bir kargaşaya sürüklenebileceğini ve sonunda birilerini öldürmemiz gerekebileceğini belirtiyorlar. Diğer türlü çok sıkıcı olmaz mıydı zaten?


Düşmanlarımızı tanıyalım

AC II’de her düşmanın kendine has özellikleri, güçlü ve zayıf yanları olacak. Düşmanlar oyun ilerledikçe farklılaşacak. Oyunun ilerleyen bölümlerinde karşılaştığımız düşmanların ilk başlardaki düşmanlara göre farklı olduğunu hissedebileceğiz. Her karakterin kendine özgü özelliği olduğunu söylemiştik. Örneğin; agile dagger kullanan düşmanlar tıpkı Ezio gibi hızlı koşabilirken -ki böylece Ezio’yu daha rahat takip edebiliyorlar- The Big Dudes’lar ise yakın dövüşlerde ölümcül olabiliyorlar. Spear Wielders’lar da Ezio’yu bulabilmek için saklanmaya elverişli bölgelere daha sık bakıyorlar
  
Assassin's Creed Brotherhood

Ubisoft’un Prince of Persia serisi ile elde ettiği becerileri kullanarak yarattığı Assassin’s Creed, Brotherhood ile üçüncü çıkarmasını gerçekleştiriyor.


İkinci oyunda seriye dahil olan Ezio’nun bir kez daha başrolü üstlendiği Brotherhood, online multiplayer moduyla da seride bir ilki temsil ediyor. İkinci oyundan çok kısa bir süre sonra sahne alan ve bu yüzden bazı endişeler taşımamıza yol açan Brotherhood’un tam sürümü sonunda elimizde. Bakalım bizleri utandıracak bir oyun mu geliştirmiş Ubisoft?

SUNUM:

İlk oyundan itibaren yaratılan atmosferin dışına çıkmıyor Brotherhood ve kendi güvenli sularında yüzmeyi tercih ediyor. Yaklaşık 3 GB’lik bir ön yükleme ile karşılıyor oyun bizleri. Bu yüklemenin ardından beyaz rengin odanızı aydınlatacağı kısa bir yükleme ekranına daha hazırlıklı olun. Herşeyi atlattıktan sonra Animus’un menüsünde buluyoruz kendimizi ve START tuşuna basarak geçmişe ışınlanıyoruz.

Assassin’s Creed serisinde beyaz rengin önemi büyük. Ana menüden yükleme ekranlarına kadar her yerde bembeyaz bir ekran sizi karşılıyor ve gece lambası gibi odanızı aydınlatıyor. Brotherhood, önceki oyunlardan farklı bir sunuma sahip değil ancak yenilik peşinde koşmasına da hiç gerek yok. Yeterince süre ve para ayrıldığı her yerinden belli olan prodüksiyonun kalitesi sayesinde, etkileyici bir sunuma sahip Brotherhood. Sade ama ilginç bir şekilde fazlasıyla çarpıcı menü tasarımları, hikayenin geçtiği dönemi eksiksiz bir şekilde yaşamanızı sağlayan genel atmosferi ve müzikleriyle kusursuz bir havaya sahip oyunumuz.

ÖYKÜ:

2012 yılındayız. Templar saldırısından kurtulan Desmond Miles ve ekibi, Animus projesini gözlerden ırak ve güvenli bir şekilde devam ettirebilmek için Monteriggioni’ye, harabe halindeki Villa Auditore’ye giderler. İkinci oyundan tanıdık gelecek olan Villa Auditore’de saklanan ekibimiz, Ezio ile birlikte maceralarına kaldıklarına yerden devam edeceklerdir.

Animus’a girdiğimizde 1499 yılında açıyoruz gözlerimizi. İkinci oyunun sonunda gördükleri yüzünden kafası karışık olan ve canını zor kurtaran Ezio Auditore, amcası Mario ile birlikte Monteriggioni’ye geri döner. Ancak beklenmedik bir saldırıyla karşılaşırlar. Cesare Borgia kasabaya saldırır, Mario’yu öldürür ve Apple of Eden’ı ele geçirir. Ailesi ile birlikte güçlükle kaçan Ezio, dağılan suikast kardeşliğini tekrar toparlamak için Templar’ların merkezi olan Roma’ya gitmeye karar verir.

Brotherhood, seri içinde öykü anlatımı konusundaki en yetenekli oyun. Kaliteli ve dramatik tonu yüksek ara videolarla sıklıkla desteklenen hikaye, oyuncuyu şaşırtan dönemeçleriyle oldukça derin. Uzun oyun süresiyle beraber sizi içine alacak kalitede bir hikaye bu ve Brotherhood öyküsünü anlatırken bir an bile tökezlemiyor. Serinin ikinci oyununda yer alan Ezio’yu tekrar yönetmemiz de oyunun artılarından. Zaten tanıdığımız ve benimsediğimiz bir karakteri yönettiğimiz için yeni hikayenin içine girmekte zorlanmıyoruz.

GRAFİKLER:

Ubisoft Montreal, ufak dokunuşlarla en yakışıklı Assassin’s Creed’ e hayat vermiş. Serinin ilk iki oyununda pek çok görsel sıkıntı mevcuttu hatırlarsanız. Yoğun ekran kırılmaları, AA problemi, özensiz kaplamalar ve göz acıtan gölgelendirmeler, serinin çarpıcı atmosferine balta vuruyorlardı. Brotherhood’da bu sorunlar tamamen ortadan kalkmış değil ancak olabildiğince törpülenmiş. Böylece çok daha temiz grafiklerle karşılaşıp çocuklar gibi sevindik.

Karakter animasyonlarındaki kalite aynen korunmuş. Özellikle ikinci oyunu baz alırsak, neredeyse aynı işçilikle karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Kötü birşey değil bu elbette; Ezio binaları tırmanırken, koşarken ve savaşırken, inanılmaz gerçekçi animasyonlarıyla göz dolduruyor. Kontrol ettiğiniz kişinin gerçek bir insan olduğunu hissettirecek kadar güzel ve zengin animasyonlara sahip Brotherhood. Sokakları dolduran halka baktığımız zaman da benzer bir kalite görüyoruz. Yaşanan olaylara tepki veren, şaşıran, korkup kaçan insanlarla dolu sokaklar. Görsel açıdan bu kadar çarpıcı bir atmosferin sunulduğu oyunlarla pek sık karşılaşmıyoruz bugünlerde.

Düşmanlarda ise bu durum birazcık değişiyor ve gerçeklikten uzaklaşan animasyonlar çıkıyor karşımıza. Sizi kovalamak için binaları tırmanırken bir anda Spider-man esnekliğine kavuşan, çekirge gibi sıçrayan ve hızlı çekime alınmış gibi yanınızda bitiveren düşmanlar, öldüklerinde de kemiksiz bir canlı gibi esnek pozisyonlarda yere serilebiliyorlar. Serinin başından süregelen bir problem bu. Yüz animasyonları ise genel açıdan baktığımızda kaliteli ancak sizi rahatsız edecek bir donukluğun varlığı hemen hissediliyor. Karakterlerin gözleri cam gibi, donuk ve tepkisiz. Dudak animasyonları ise zaman zaman diyaloglara eşlik edemiyor ve senkron bozuluveriyor. Gene de bu söylediklerimizin oyunun genel kalitesini bozacak boyutlarda sıkıntılar olmadığını belirtelim.

Mekan tasarımlarına baktığımızda, eşine zor rastlanır bir oyunla karşı karşıya olduğumuzu hemen anlıyoruz. İlk Assassin’s Creed bu konuda bizi yeterince tatmin etmemiş ancak ikinci oyunda müthiş bir tempo yakalamıştı seri. Yapımcıların özenli işçiliği, Brotherhood ile zirve yapmış durumda. Oyunda Roma başta olmak üzere birkaç farklı haritada gezineceksiniz. Zamanınızın büyük bölümünü çalacak olan Roma ise ağzınızı açık bırakacak. 1400'lü yılların Roma şehri, tüm gerçek tarihi yapılarıyla hayat bulmuş durumda. Bu güzel şehri ziyaret edenlerin hemen gözüne çarpacak olan görkemli Colosseum (kolezyum), bugün altından arabaların geçtiği dev su kemerleri ve sütunlar, Roma harabeleri ve inatla zamana direnen Pantheon, haritayı zenginleştiren detaylar olarak dikkat çekiyorlar. Brotherhood sizi ensenizden tutuyor ve 1499 yılının Roma şehrine bırakıveriyor. Atmosfer yaratma konusunda o kadar yetenekli ki, alışma süreci yaşamadan geçmişte hissediyorsunuz kendinizi.

Assassin''s Creed Brotherhood resimlerini burada bulabilirsiniz.

Farklı kültürlerden gelen sanatçılardan oluşan yapım ekibi, tarih hakkındaki engin bilgilerini oyunun her karesine yedirmiş durumda. Bugün bile ayakta olan tarihi yapıların yakınına geldiğinizde SELECT tuşuyla kısa ama yararlı bilgiler edinebiliyorsunuz, üstelik gerçek görseller eşliğinde yapılıyor bu kısa sunum. Bunun dışında dönemin yaşam tarzını bize olabildiğince doğru gösteriyor Brotherhood. Sokaklardaki insanların durumu, dini yaymak için vaaz veren rahipler, gondollara evsahipliği yapan su kanalları, dönemin sanatçıları tarafından yaratılmış gerçek tablolar ve benzeri eserler, şehir halkının kıyafetleri, kısacası en ufak detay tarihi gerçeklere olabildiğince dayanıyor. Bu bile Assassin’s Creed: Brotherhood’un (dahası tüm serinin) ne kadar uzun bir çalışmanın ürünü olduğunu kanıtlıyor aslında.

Kaplamalar oldukça kaliteli, serinin önceki oyunlarına oranla daha özenli bir işçilik duruyor karşımızda. Roma’nın ve ziyaret ettiğimiz diğer bölgelerin gerçekten yaşadığını hissetmemize yardımcı oluyor kaliteli kaplamalar. Kamerayı manuel olarak çok yakın noktalara çektiğiniz zaman detaylarda ufak kaybolmalar yaşanıyor ancak bunlar çok doğal kusurlar. Dinamik ışıklandırma ise tek kelimeyle muhteşem. Haritayı detaylandırmanızı sağlayan kulenin birine çıkıp senkron işini yaptığınızda batan akşam güneşinin yüzünüzü ısıttığını hissedeceksiniz. Kulenin dibindeki samanlığa gerçekleştireceğiniz mantıksız atlayışın hemen öncesinde Roma’ya derin bir nefes alarak bakın. Muhteşem şehir manzarasına vuran güneş ışığı ve dar sokaklarda yarattığı gölge oyunları sizi büyüleyecek. İyice baktınız mı? Tamam, şimdi atlayabilirsiniz samanlığa.

Kamera istifa etmeyi düşünen, bu yüzden de işini savsaklayan bir şirket çalışanı gibi davranıyor çoğu zaman. Siz binalara tırmanıp örümcek yeteneklerinizi sergilerken, sizi başarıyla takip etmiyor ve alakasız noktalarda durup tırmanacağınız bir sonraki basamağı görmenizi engelliyor. O yüzden sağ başparmağınızı analogdan ayırmayacağınızı ve kamerayı manuel olarak ayarlayacağınızı belirtelim. Bu sorun çatılarda koştururken de ortaya çıkıyor. Ezio’nun kıvraklığına ve ani yön değiştirmelerine ayak uyduramıyor kamera. Siz bir sonraki çatıya atlamaya çalışırken, sırf kameranın yanlış açısı yüzünden 20 metreden aşağı düşüp yere kapaklanabiliyorsunuz. Bu sorun size iki iş yüklüyor; hem Ezio’yu yöneteceksiniz, hem de oyunun kameramanı gibi davranıp sürekli manuel ayarlarla en doğru açıda tutacaksınız kamerayı.

Bazı ufak görsel detaylar, Brotherhood’a müthiş bir zenginlik katıyor. Aksiyon sırasında düşmana soktuğumuz bıçaklar ve kılıçlar sayesinde havaya kan püskürüyor, bıçaklarımızın ve Ezio’nun üzerine kan bulaşıyor. Bir yere tırmanırken tutunduğunuz bölgelerden veya yere düştüğünüzde kalkan tozlar, gözden kolayca kaçabilen ancak bilinçaltınızdan kaçamayıp atmosferi zenginleştiren detaylar olarak dikkat çekiyor. Bir önceki oyundaki rezil gölgelendirmeleri hatırlıyor musunuz? Hani biraz yüksekten bakınca koca koca kutulardan oluşmuş gibi gözüken, detaysız gölgelendirmelerden bahsediyorum. Ubisoft bu konuda çok şikayet almış olacak ki, büyük ölçüde iyileştirmeler gerçekleştirmiş. Hala uzaktaki nesnelerin gölgeleri çok kaliteli değil ve can sıkabiliyor ancak yakına geldiğinizde çok daha detaylı bir işçilikle karşılaşıp rahat bir alacaksınız.

AA probleminde de eskisi kadar büyük bir sıkıntı yaşatmıyor Brotherhood. Artık uzak mekanlar ve arka fon daha detaylı ve yapıları net bir şekilde seçebiliyoruz. Bunu en iyi anlayacağınız yer, gene samanlara atlamak için (pardon, şehir haritasını senkronize etmek için) tırmandığınız kuleler oluyor. Özellikle çok yüksek bir kuleyse tırmandığınız, genel manzara sizi büyüleyecek ve uzunca ekrana bakakalacaksınız.

Gelelim ikinci oyundan miras kalan sıkıntılara. Ekran kırılması problemi (azalmış olsa da) gene karşımıza çıkmaya devam ediyor. Özellikle oyunun grafik motoruyla hazırlanmış ara videolarda bu sorun arsızca gösteriyor yüzünü. Bu sorun Mafia II’nin bize yaşattıkları kadar insanı oyundan soğutacak yoğunlukta değil neyse ki. Ancak seri bir şekilde ortaya çıktıklarında, limon dilimini ısırmış bir bebek gibi yüzünüzü ekşitmeniz de kaçınılmaz oluyor.

Karakterlerin duvarlardan ve birbirlerinin içinden geçmesi problemi de hala devam ediyor. Ezio düşmanın üzerine sıçradığında bıçağını havada bir yerlere sokuyor, düşmana temas bile etmiyor ama bol bol kan fışkırdığını görüyoruz. Ayrıca ölen düşmanların kolları bacakları duvarın veya çatının içinden geçip garip görüntülerin doğmasına yol açıyor.

Sandbox türüne bir şekilde bulaşmış tüm oyunların ortak bir sorunu vardır. En son örneğini Red Dead Redemption’da gördük bu sorunu. İki tahmin hakkı veriyorum size. Bağımlılık yapması mı? Bu sorun değil ki yahu. Neyse, geri alıyorum tahmin haklarınızı. Objeler ekrana geç geliyor ve dahası kaplamaları da gecikmeli olarak netleşiyor sevgili PST okuru. Örneğin; atınıza binmişsiniz ve keyifli bir gezi yapıyorsunuz. Atınız koşarken yolunuzun ilerisi boş gibi gözüküyor ancak yaklaştıkça silik bir yapı beliriyor, daha da yaklaştığınızda ise bir anda kulübe beliriveriyor. Üstelik kaplamalar yetişememiş bile, onlar daha da geç bir şekilde oyuna dahil oluyorlar. Bu sorun açık alanlarda karşınıza çıkıyor neyse ki. Hikayenin büyük bölümünü şehir sokaklarında ve çatılarında geçirdiğiniz için, pek sık karşı karşıya gelmeyeceksiniz.

Yükleme ekranları bu serinin can sıkıcı detaylarından biri. Devasa ön yükleme yapmış olmanıza rağmen, her anı geçişinde veya öldüğünüzde sürekli beyaz fonda karizma pozlar veren Ezio ekranıyla karşılaşmak hoş değil. Üstelik ilk oyundan beri değişmeyen bir sunuma sahip bu yüklemeler. Biraz daha interaktif birşeyler sunsa keşke, tırmansak bir yerlere, samanlara atsak kendimizi. Ama yok, illa artistik pozlar verecek kahramanımız, ”cool” yürüyüşünü sergileyecek, bizi etkileyecek. Yemezler Ezio…

Brotherhood yavaşlama gibi bir probleme sahip değil. Çatılarda hızlıca koştururken ani kararlar vermenin ve kalabalık düşmanlarla savaşırken zamanlamanın çok önemli olduğu Brotherhood’un yavaşlamalarla arasının iyi olmaması, oynanabilirliğe olduğu kadar görselliğe de çok olumlu bir etki sağlıyor. Nadiren 30fps ye düşüyor oyun ve bu anlarda ufak takılmalar yaşayabilirsiniz ancak asla oyun zevkiniz yara almayacak.


OYNANABİLİRLİK:

Ubisoft Montreal, güçlü potansiyele sahip Assassin’s Creed serisini nasıl geliştireceğini çok iyi biliyor. İlk oyunda aksiyonun ağır bastığı oynanabilirlik, ikinci oyun ile birlikte strateji ve karakter gelişimi gibi farklı dinamikleri eklemişti. Brotherhood ile çıtayı iyice yükseltiyor yapımcılar.

Hikaye boyunca serinin kemikleşmiş dinamikleriyle karşılaşacaksınız. Ana görevler alacağız, dilersek sayısız yan görev içinde boğulacağız, haritamızın detaylarını açabilmek için kuleleri arayacağız. Peki nedir oynanabilirliğe yeni bir soluk getiren? Hemen bakalım bunlara. Hatırlarsanız; ikinci oyunda Monteriggioni kasabasında paramızı harcıyor ve yeni dükkanlar açarak daha fazla para kazanabiliyorduk. Kasabanın boyutlarını düşününce bu süreç biraz yüzeysel kalıyordu. Yapımcılar oyuna derinlik katan bu sistemi büyütmüşler ve Roma’ya taşımışlar.

Bu güzel şehir Borgia ailesinin altında ezilmekte. Dükkanlar kapalı, tarihi yapılar dökülüyor. Ezio ise kazandığı paraları yatırarak kapalı olan dükkanları tekrar çalışır hale getirebiliyor, harabe halindeki yapıları satın alıp iyileştirebiliyor. Peki bunun artısı nedir? Açtığımız her dükkandan belli oranda komisyon kazanıyoruz. Oyun 20 dakikada bir ne kadar para biriktiğini söylüyor size ve bu parayı dilediğiniz zaman en yakınınızdaki bankadan (bu noktaları da satın alıp aktif hale getirmeniz gerekli) çekebiliyorsunuz. Satın alınan arazilerde de halk iş olanağı buluyor ve zalim Borgia’ya karşı halkın desteğini arkanıza alıyorsunuz.

Bu dükkanları satın alabilmek için bir tek şart var; o bölgedeki Borgia kulelerini yakmak. Dükkanların bağlı bulunduğu kuleyi yakmadan hiçbir işlem gerçekleştiremiyorsunuz. İlk olarak kulenin yerini bulmalı ve buradaki kontrol noktasının generalini öldürmelisiniz. Ardından kuleye tırmanıp yakmanız gerekiyor. Bunu başarıyla gerçekleştirdiğiniz takdirde, o bölgedeki dükkanları ve kısa yol geçitlerini makul bedellerle satın alabiliyorsunuz. Açabileceğiniz dükkanlar ise şunlar; banka, ahır, demirci, terzi, doktor. Halkın kontrolüne verdiğiniz bu dükkanlardan alışveriş de yapabiliyor ve Ezio’ya yeni özellikler kazandırabiliyor, silahlarını yenileyebiliyor, yeni silahlar ve ilaçlar satın alabiliyor ve bankadan biriken parayı çekebiliyorsunuz. Şehir içinde hızlı ulaşım sağlayan geçitleri ise kesinlikle aktif hale getirin. Olmadık zamanlarda uzun bir yol tepmek yerine bu noktaları kullanmak büyük fayda sağlıyor.

Hikayeyi tamamlamak için yukarıdaki görevleri yapmak veya dükkanları çalışır hale getirmek zorunda değilsiniz. Ancak bu sistem hem oyuna derinlik katıyor, hem de sizi sarıp sarmalıyor ve her bir dükkanı açmak için çaba sarfederken buluyorsunuz kendinizi. Ayrıca ne kadar çok mekanı aktif hale getirirseniz, havadan kazanacağınız düzenli para da o kadar artacak. O yüzden ana görevleri aralıksız takip etmek yerine ilk başlarda şehri canlandırmaya odaklanmanız, karakterinizi daha hızlı geliştirme olanağı sağlayacak.

Seride bir yenilik daha dikkat çekiyor; ata binmek. Seride ata binebiliyorduk ancak sadece iki şehir arasındaki uzun yolculuklarımızda. Burada ise şehrin içinde, en dar sokaklarda bile atınızla gezinebilirsiniz. Üçgen ile çaldığınız ıslığa hemen karşılık veriyor atınız ve hızlı bir şekilde yanınıza geliyor. Öylesine itaatkar bir hayvan ki bu, yeraltındaki zindanlarda bile çağrılarınıza karşılıp veriyor. Uzak iki nokta arasında koşturmak istemiyorsanız, ulaşım adına çok iyi bir çözüm olmuş bu. Üstelik bazı suikastleri at üzerinde gerçekleştiriyoruz. Hikaye boyunca sürekli başvuracağınızı söylemek mümkün değil ancak belli zamanlarda ata ihtiyaç duyacaksınız (ulaşım anlamında tabii).

Ezio’nun kontrolünde değişen birşey yok. Tüm artıları ve eksileriyle aynen korunmuş kontrol dinamikleri. Çatılarda koşmak her zamanki gibi basit ve eğlenceli. Binalara tırmanmak da kolay ancak bazı sorunlar eğlencenize limon sıkabiliyor. Yüksek bir yere tırmanırken platformlar arasında sadece yön tuşuyla geçiş sağlıyoruz. Zaman zaman Ezio bizim isteklerimizi algılayamayabiliyor ve olduğu yerde kalıyor. Biz de acaba platform mu uzakta diye düşünüp zıplama tuşuna basabiliyor ve Isaac Newton’ın başına düşen elma gibi süratle yere çakılabiliyoruz. Kameranın da azizliğiyle bu tip sıkıntıları yaşayacaksınız ne yazık ki. O yüzden sakince tırmanmakta ve geçiş noktalarını iyice test etmeden farklı aksiyonlara girişmemekte fayda var.

Aksiyon dinamikleri de birkaç ufak yenilik dışında aynen korunmuş durumda. Açıkçası; bu sistemin biraz değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zamanlamaya dayalı bu sistem seri içerisinde çok az bir gelişim gösterdi ve biraz kabak tadı verdiği de bir gerçek. R1'e basılıyken düşmanın saldırısını gözlemleyip doğru zamanda tek hamle ile ölümcül saldırımızı gerçekleştiriyoruz. Standart düşman askerleri bu yöntemle kolayca öldürülebiliyor, biraz daha zorlu olanlar ise saldırılarınızı korunarak defedebiliyorlar. Bu durumda yapacağınız şey çok basit; okkalı bir tekme vurup savunmalarını kırmak, hemen ardından da kılıcınızla (veya hani kesici silahı kullanıyorsanız) düşmanı tanıştırmak. Zamanlamanıza bağlı olarak çok sayıda farklı kombo gerçekleştirebiliyorsunuz. Şiddet dozu yüksek bu kombolar, hoş sinematik animasyonlar eşliğinde sunulduğu için büyük keyif almanız kaçınılmaz.

Ezio alıştığımız silahlarının dışında farklı silahlara da sahip olacak hikayesi boyunca. At üstünde makineli tüfek, uzaktaki düşmanları sessizce öldürmenizi sağlayan yay ve Leonardo da Vinci’nin tasarımı olan tahta tank. Bu silahlar teoride çok farklı bir oyun tecrübesi vaadediyor ancak uygulamada çok da başarılı olduklarını söyleyemem. En azından beklenen çeşitliliği getiremiyorlar oyuna ve gene en iyi dostunuz olan kesici aletlerinizle haşır neşir olmaya devam ediyorsunuz.

Ana ve yan görevler genelde aynı temalara sahip olduğu için serinin üzerindeki en büyük lanet olan rutinlik burada da karşımıza çıkıyor. Bir yerden sonra görevler kendilerini tekrar etmeye başlıyor ve hep aynı şeyi yapmaya başladığınızı hissediyorsunuz. Gene de seri içindeki çeşitliliğin en yüksek olduğu oyun Brotherhood. Şehirdeki görev yapısını başarıyla kıran ve bizi Roma’nın dehlizlerine götüren (kurt kılıklı askerlerle boğuştuğumuz) görevler çok eğlenceli. Burada oyunun platform türüne fazlasıyla göz kırptığını söyleyebiliriz. Prince of Persia’yı utandıracak kalitedeki görevlerden büyük zevk alacaksınız.

Hikayede bize yardım edecekler sınıflarla da karşılaşacağız. Sıfırdan yarattığımız mekanlarda barınan hırsızlar, eskort kızlar ve işçiler, suikast görevlerinde bize yardımcı oluyorlar. Tek tuş ile suikastçi çağırıp hedefi öldürmelerini uzaktan izleyebilir ve kendimizi tehlikeye atmadan görevi kolayca tamamlayabiliriz. Görevlere taktiksel bir yapı getiren bu özellik, ilginçtir ki tansiyonu alıp götürüyor. Görevleri uzaktan halledebilmek, görsellikten öte bir zevk vermiyor. Açıkçası bu özelliği 1-2 kez kullanıp rafa kaldırdım. Suikastleri zevkli yapan, görünmemek adına sakin davranıp hedefinize sokulmak ve işinizi bitirip kaçmak. O yüzden suikastçi desteğinin çok da önemli bir özellik olmadığını düşünüyorum.

Düşmanlar arasında nam saldığınızda aranma yüzdeniz yükseliyor ve ikinci oyunda olduğu gibi kötü şöhretinizi arttıran posterleri duvarlardan sökmeli, görgü tanıklarını bulup öldürmeli veya sokaklarda vaaz verenlere rüşvet vermelisiniz. Açıkçası; gereksiz yere el oyalayan bir sistem bu. Sağda solda poster arayıp sökmenin inanılmaz bir eğlence sunduğunu söyleyemeyeceğim.

Hikaye modu yaklaşık 20-25 saat gibi gayet tatmin edici bir süreye sahip. Tüm görevleri tamamlayıp şehirdeki dükkanları açınca işiniz bitmiyor. Kırmızı göz logosuyla belirtilen yapılardaki gizemli şifreleri bulup çözmeye çalışmak bile başlı başına vaktinizi çalacak. Brotherhood’un en önemli özelliği ise, seride ilk kez online multiplayer moduna sahip olması. Oyunun ömrünü oldukça uzatan ve beklentileri aşacak kadar eğlenceli multiplayer’da (şimdilik) dört tane farklı mod var;

Alliance - Bu modda ikişer kişiden oluşan takımlar halinde oynuyoruz. Amacımız oldukça basit; ya bizden istenen hedefleri bulup öldüreceğiz, ya da ölmeden olabildiğince hayatta kalacağız.

Manhunt - 4'er kişiden oluşan iki takım halinde oynadığımız Manhunt, inanılmaz bir eğlence sunuyor. Bu mod 5 dakika sürüyor. Amacımız rakip takım üyelerine suikast gerçekleştirmek veya rakip takım üyelerinin saldırılarından korunmak. Sistem dönüşümlü olarak işliyor; bir turda avcı iken, diğer turda avlanan oluyorsunuz.

Wanted - 8 oyuncuya destek veren Wanted, tansiyonun zirveye çıktığı mod olarak dikkat çekiyor. Burada herkes kendi başına. Oyun rastgele bir rakibi kurban seçiyor ve resmi ekranın sağ üst köşesinde beliriyor. Alttaki pusulayı takip ederek kurbanınızın yönünü tayin edebiliyorsunuz. Ancak unutmamanız gereken birşey var; aynı anda sizi de takip eden avcılar olabilir. Ekranın solundaki kırmızı bölümü takip etmeyi unutmayın, dört kişiye kadar avcı peşinize takılabiliyor. Burada önemli olan sürekli hareket halinde olmak ama koşturmamak ve sokaklardaki kalabalığın arasına karışıp ortamı iyice gözlemlemek.

Advanced Wanted – Bir üstteki modun aynısı ancak kurallar daha katı. Pusulanız size detaylı bir şekilde yardımcı olmuyor, içgüdülerinize daha fazla güvenmek zorundasınız.

Brotherhood, beklentilerinizi aşacak kadar eğlenceli bir multiplayer tecrübesi sunuyor. Tansiyon her daim zirvede, günümüz multiplayer oyunlarının alıştığımız hızına sahip değil. Sakin olmalı, gerekmedikçe koşmamalı, başarıyla saklanmayı bilmeliyiz. Multiplayer modunda 10'a yakın oynanabilir karakter var ve herbirinin kendilerine özgü öldürme şekilleri var. Haritalar şehirlerin küçük bölümlerinden oluşuyor ve oynanabilir karakterlerle aynı görüntüye sahip sayısız NPC ile dolu sokaklar. Bu da saklanmanızı kolaylaştırıyor. Birşeyleri tartışan kalabalık bir NPC grubunun arasında saklanıp sokağı gözlemek ve kurbanınızı görüp peşine takılmak oldukça heyecanlı.

Her oyuncuya hitap etmeyen bir yapı bu. Alliance dışındaki modlar oldukça sakin geçiyor ve zaman zaman sinir bozucu bir tansiyonun doğduğu bir gerçek. Ancak multiplayer modunu eğlenceli kılan şey bu. Uzunca bir süre bekliyor veya yapay zekalı bir karakter gibi sakince yürüyorsunuz. Öldürmeniz gereken düşman sizi farketmeden koşarak geçiyor önünüzden. Bir an ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Hedefinizin peşinden koşup öldürmeniz gerekiyor ancak aynı anda takip edildiğinizi de biliyorsunuz. Siz koşmaya başladığınız anda beklediği fırsata kavuşup bıçağını boğazınıza sokacak düşmanınız tam da arkanızda bekliyor olabilir.


SESLER:

Seslendirmeler oldukça kaliteli. Ezio başta olmak üzere oyundaki tüm karakterler, aralara İtalyanca karışmış diyaloglarıyla kendilerini dinletmeyi başarıyorlar. Yerinde yapılan vurgular kaliteli diyaloglarla birleşince, başarılı bir işçilik çıkıyor ortaya.

Müzikler muhteşem diyebilirim. Dönemin çarpıcı görselliğini bir an bile olsun tökezlemeden destekleyen şarkılar, kulağınızın dikkatini sürekli çekiyor, ”Ben buradayım” diye haykırıyor adeta. Düşman askerleri tarafından farkedildiğinizde sizinle beraber müzikler de hızlı bir tempoya ulaşıyor. Uzun tırmanışlarınız sırasında sahne alan sakin melodiler ise, eşsiz şehir manzarasını tamamlıyor.

Serideki ses efektlerinin hiç değişmeden karşımıza çıktığını görüyoruz. Kılıç sesleri, çatıda dolaşırken çıkan tıkırtılar, menü seçeneklerinde gezinirken çıkan efektler hep tanıdık. Sizi büyüleyemeyen ama işini de elinden geldiğince iyi yapmaya çalışan efektler bunlar. Çok şikayet edilecek bir durum yok.

SONUÇ:

Brotherhood, Assassin’s Creed serisinin en iyi oyunu, bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak kusursuz olmayı da kılpayı kaçırmasını sağlayan kusurları var. Rutin görevleri, artık iyice yaşlanmış olan dövüş sistemi ve oyuna beklenen kaliteyi getiremeyen suikastçi sınıfı, Brotherhood’un bizi büyülemesini engelliyor. Ancak tüm bu kusurları görmezden gelmemize yardımcı olan önemli yeteneklere de sahip değil dersek okkalı bir yalan söylemiş oluruz. Muhteşem Roma tasviri ve iyileştirilmiş grafikleri, özgün oyun dinamikleri, strateji türüne göz kırpan dükkan/şehir kurma sistemi ve şaşırtıcı derecede eğlenceli online multiplayer modu gibi özellikler sayesinde kesinlikle ıskalanmaması gereken bir oyun bu. Tabii ki seriye bağlı olması sebebiyle ilk olarak Assassin’s Creed fanlarına hitap ediyor Brotherhood ancak kaliteli bir aksiyon oyunu arayanlar için de çok iyi bir seçenek olduğunu söyleyebiliriz. Uzun oyun süresiyle de parasının hakkını kolayca çıkartıyor Ezio.

Not: İkinci oyuna verdiğimiz inceleme puanından daha düşük bir puan almış olabilir Brotherhood, bu sizi sakın şaşırtmasın. İkinci oyun, ilkine oranla ciddi bir sıçrama yapmış ve en azından oynanabilirlik adına radikal adımlar atmıştı. Brotherhood ise çok taze fikirler barındırıyor ancak ikinci oyunun büyük adımlarını atacak cesarete sahip değil. Gene belirtelim; puanı düşük olabilir ancak Brotherhood serinin dinamikleri en oturmuş oyunu.
Assassin's Creed Revelations

Assassin’s Creed: Revelations birçok yönden özel bir oyun. Yapımcılar ilk oyundan itibaren yeni oyunlara eklemeler yapmış ve hiç yerinde saymamışlar.Genç, yakışıklı ve çocuksu bir Ezio’nun bu özelliklerini oyun boyunca karizmatik, başarılı ve yetenekli gibi özelliklerle takas etmesi ise büyüleyici.Ezio’nun İstanbul’a gelmekteki amacı hem kendi kafasındaki sorulara hemde tüm insanlığı aydınlatacak bir bilgiyi açıklayacak cevabı arıyor.Ubisoft bu oyun için yavaş yavaş gelişen bir oynanışı daha uygun görmüş.

Oynanış yönünden en önemli ek kanca bıçak (Hook Blade). Kanca bıçak sayesinde hem hız hemde hareket kabiliyeti oldukça artıyor.Kanca bıçağın en büyük etkisi artık düşme korkusu olmadan zıplama şayet kanca bıçak elimizin uzanacağı mesafeden 2 kat daha fazla uzunluğu yakalıyorbiliyor.
Başka bir etkiside kimi zaman zevkli kimi zamansa sıkıcı gelebilen yüksek binalara tırmanma işini ise çok hızlandırıyor. Oyunda “Zip lines” denilen ve İstanbul
çatılarında bolca bulunan bu yapı iki nokta arasına halat gerilmesiyle oluşmuştur. Bu yapı ve kanca bıçak sayesinde hatırı sayılır bir mesafeyi saniyeler içerisinde alabiliyoruz.
Ne kadar basit bir sistem olsada oldukça işe yarıyor.

Teknoloji 1511'de de durmamış gibi gözüküyor. Bir suikastçı olarak, kalabalık insan gruplarından hedefi bulmak şaşırılacak birşey değil. Ezio’nun avlanırken işine yarayan Eagle Vision(Kartal Görüşü)artık yerini Eagle Sense(Kartal Hissi yada 6. His)’e bırakmıştır. Bu his sayesinde kalabalıktaki düşmanı bulabilir, nereye gideceğini ve nereden geldiğini öğrenebilir ve oyundaki yeniliklerden olan bombaların atıldığında nereye gideceğini anlayabiliriz. Düşmanı kalabalıkta bulsak bile gerekli eşyalar olmadan birşey yapamayız.İşte yeni özellik olan bombalarda burada devreye giriyor. Kabuk, barut ve bomba tipini seçerek, bazı ilginç bomba şekilleri icat edebiliyorsunuz. Muhafızları duman içinde bırakan bir bomba yada daha öldürücü bir çeşit, seçim sizin! Bombalar, temasla mı yoksa fünyeyle mi patlayacağını dahi biz seçebiliyoruz. Bu da basit bir ekleme olsada oynanışı oldukça etkiliyor.Doğru zamanda, doğru tasarlanmış bombayı kullanmakta ödül olarak %100 Senkranizasyonu getiriyor.

Oyunun içeriği önceki Assassin’s Creed oyunlarından çokta farklı değil. Ezio, bir kez daha kardeşlerine güvenliği ve zenginliği getirmek için liderliğe soyunacak.Kardeşlik üyeleri Avrupa’da yada başka yerlere göreve gönderilebilecek. Eski oyunda olduğu gibi elimizi havaya kaldırıp ince bir ıslık sesinden sonra düşmanımızın öldüğünü görmek hala en etkileyici özellik. Tapınakçı kontrol kulelerinin liderlerini öldürüp bölgeyi ele geçirebiliyorduk yeni oyunda ise onlarda aynı şeyi yapabilecek. Tapınakçılar ele geçirilen bölgeleri geri almak için saldırırken, Ezio’nun komutanlığındaki suikastçı ordusu ise onları durdurmaya çalışacak. Yeni eklenen bu sığınak savunması ise çok basit, iyi ve en önemlisi eğlenceli.Neyse ki, Ubisoft, zaman zaman sıkıcı hale gelen modern zaman suikastçılarını oynama zorunluluğu koymamış. Oyuncular, Ezio’yu oynarken Animus için gereken parçaları toplayarak Desmond’un önceki hayatından bazı bilgilerde öğrenebiliyor. Bu görevler ise oynanış olarak biraz farklı. Normalde TPS olan oyunun bölümü FPS olarak oynanıyor yani 3. şahıs olarak değil oyuncunun gözünden oynuyoruz. Her ne kadar eğlenceliden çok tuhaf(!) olsada yeni bir heyecan katmış.

Multiplayer için ise fazla söylenecek yok. Sunum, her oyuncu rekabete hazır hale getiriyor. Ne yazık ki, haritaların çoğu küçük olduğu için takım olarak oynanan bir mod için yeterli olmuyor ve genelde yanlız kurt oluyorsunuz. Karakterler, kukla gibi olsa da, oynanış fena değil. Tek oyunculu moda göre başarısız olsada denenebilecek bir yapım
.
GİRİŞ
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
Bugün 5 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol